Similar topics
Arama
En son konular
Mayıs 2024
Ptsi | Salı | Çarş. | Perş. | Cuma | C.tesi | Paz |
---|---|---|---|---|---|---|
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | ||
6 | 7 | 8 | 9 | 10 | 11 | 12 |
13 | 14 | 15 | 16 | 17 | 18 | 19 |
20 | 21 | 22 | 23 | 24 | 25 | 26 |
27 | 28 | 29 | 30 | 31 |
En iyi yollayıcılar
İbrahim ÖNDER | ||||
Halil Erol | ||||
dutluca-bilecik | ||||
Hakkhan | ||||
Alper Turan Tekeli | ||||
Murat | ||||
Tahsin | ||||
adalı | ||||
0guzbeyi | ||||
ısparta35 |
****** Diyor ki
A
TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
+5
Tahsin
Hakkhan
dutluca-bilecik
İbrahim ÖNDER
Halil Erol
9 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
ORMANCI TÜRKÜSÜ
Çıktım Belen kahvesine baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı dam oynamaya
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Söz dinlemez Ormancı çekmiş kafayı
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Gevenes' in ortasında değirmen döner
Değirmenin suları dağından iner
Ormancı'ya atılan kurşun Tevfik' e döner
Tevfik' in feryatları yürekler deler
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Gevenes' in suları hoştur içmeye
Üstünde köprüsü var gelip geçmeye
Tevfik' imi vurdular hiç mi hiç yere
Yazık ettin Ormancı köyün iki gencine
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
*Derlemeyi yapan Kemal Erdinç.
1-Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili Okutmanı
Hikayesi:Muğla'nın Yatağan ilçesine bağlı Gevenes köyünde Mustafa Şahbudak adın da 1922 yılında bir efe doğar. Babası ağadır dolayısıyla Mustafa da bir ağa çocuğudur. Mustafa hiddetli bir kişiliğe sahiptir. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli en yakın canciğer arkadaşıdır. Herke bu ikilinin arkadaşlığına gıpta ile bakar Neredeyse her akşam köy kahvesinde bu iki arkadaş dama maçı düzenlerler iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar kahvedekiler tarafından ilgi ile izlenir. Çünkü bu olayların mükafatını izleyiciler almaktadır. 1946 yılı Temmuz ayının sıcak bir gününde bu arkadaşlığa kan damlar öfke seli karışır. Uğursu hadise cezaevinde sonuçlanarak elli beş yıldır söylenegelen bir drama dönüşür.
Sıcak bir temmuz günü Mustafa Şahbudak her zamanki gibi yine köy kahvesi ne gider. O sırada kahveye Muhtar Tevfik Cezayirli'yi görmeğe Yatağan ilçe Milli Eğitim Müfettişi ile tahsildar gelmiştir. Muhtar olmadığı için misafirleri her zaman olduğu gibi Mustafa Şahbudak ağırlama görevini üstlenir. İki misafiri alıp yemeğe götürür. Döndüklerinde Muhtar'ı kendilerini bekler görürler. O gün iki misafirden izin isteyip yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında orman memuru Mehmet İn çıkagelir. Mehmet sarhoştur. Bir gün önce komşu olan Çiftlik köyünde yangın olmuştur. 1946 seçimlerinin evrakları Yatağan'a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan'a köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi Muhtar'dan ister. Muhtar:
-Olmaz daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem der. Bunun üzerine Ormancı ile Muhtar arasında bir tartışma başlar. Muhtar en sonunda:
-Ayıp ediyorsun Mehmet bize müsaade et der.
Ormancı kahveye girip tekrar geri döner gelir. Dama masasını bir yumrukta darmadağın eder. Mustafa Şahbudak bu davranışa tahammül edemez ve Ormancı'ya bir tokat atar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler adamı alıp sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı oradan bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak'ın tahammül sınırını daha da zorlar. Yerinden kalkar Ormancı'nın üzerine yürür. Ormancı Mehmet'in kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak'ın sol kolunun pazısından yaralar. O zaman Mustafa Şahbudak Ormancıyı korkutmak için belindeki tabancayı çıkarır yere doğru ateş eder. İşte ne olursa o an olur!
Muhtar Ormancı'nın ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat Mustafa Bey tetiği çoktan çekmiştir... Ormancı bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atış üzerine Mehmet in yere düşer.
Arka cebinde tabaka olduğu için ona hiç bir şey olmaz. Bu arada ne yazık ki Mustafa Şahbudak kaza kurşunu ile dostu Tevfik'i vurur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i tahta bir sal üzerinde Muğla devlet hastahanesine götürürler. Tevfik çok kan kaybetmektedir. Mustafa Doktor Veli Bey'e:
Babamın selamı var bu adamı iyileştir. der.
Veli Bey:
-O ölecek önce senin kolunu saralım. der. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa'yı yanına çağırarak:
-Ben ölüyorum hakkını helal et. der.
Mustafa:
-Hayır sen ölmeyeceksin! derken ağlamaya başlar. Aslında orada herkes efelerin ağlamadığını bilir. Ancak Mustafa arkadaşının bu durumuna dayanamamıştır.
Gerçekten de biraz sonra Tevfik hayata gözlerini kapar. Mustafa en yakın arkadaşını öldürdüğü için polise teslim olur Bu olay üzerine dört yıl ceza yer. Ceza. evindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak Ormancı'ya kini gittikçe artar. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Ormancı tayin ister.
Kavaklıdere Orman Müdürlüğüne atanır. Aslen Marmarislidir. Emekliliğinden sonra oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında kendi memleketi olan Marmaris'te ölür.
Mustafa Şahbudak cezaevinden çıktıktan sonra anılarla dolu o köyde yaşayamayacağını anlayıp Muğla merkeze yerleşir.
Çok sevdiği günlerini birlikte geçirdiği arkadaşını Muhtar Tevfik Cezayirli'yi tek
kurşunla öldürdüğünde arkada yirmi beş yaşında bir eş ve üç çocuk bırakır. Muhtar'ın eşi Pembe bu acıya dayanamayınca birkaç yıl sonra aklı dengesini yitirir. Oğlanın biri İzmir'e yerleşir. Diğer oğlanla kız köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam etmekteler.
Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa'ya bir gün arkadaşları Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. İşte Gevenes köyünde yaşanan bu acı olay da bu kişi tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan herkesin diline düşen türkü ''Ormancıdır.'' Bir gün radyodan duyduğu bu türkü ile unutmak istediği olayları tekrar yaşar gibi olur. Radyoyu kapatır bu türküden çok incinmiştir.
Ormancı türküde Ormancı adı ile Mustafa Şahbudak ise ''Bay Mustafa" adı ile yer almıştır.
Ormancı Mehmet'in bir anlık sarhoşluğunun musibetini yıllarca pişmanlık
duyarak ve memleketinde barınamayarak ödedi demek yanlış olur.
Çünkü o türkü yaşadığı müddetçe kötü adam olarak anılacaktır ve tarihe öyle geçecektir.*
Çıktım Belen kahvesine baktım ovaya
Bay Mustafa çağırdı dam oynamaya
Ormancı da gelir gelmez yıkar masayı
Söz dinlemez Ormancı çekmiş kafayı
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Gevenes' in ortasında değirmen döner
Değirmenin suları dağından iner
Ormancı'ya atılan kurşun Tevfik' e döner
Tevfik' in feryatları yürekler deler
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
Gevenes' in suları hoştur içmeye
Üstünde köprüsü var gelip geçmeye
Tevfik' imi vurdular hiç mi hiç yere
Yazık ettin Ormancı köyün iki gencine
Aman Ormancı canım Ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı
*Derlemeyi yapan Kemal Erdinç.
1-Cumhuriyet Üniversitesi Türk Dili Okutmanı
Hikayesi:Muğla'nın Yatağan ilçesine bağlı Gevenes köyünde Mustafa Şahbudak adın da 1922 yılında bir efe doğar. Babası ağadır dolayısıyla Mustafa da bir ağa çocuğudur. Mustafa hiddetli bir kişiliğe sahiptir. Köy Muhtarı Tevfik Cezayirli en yakın canciğer arkadaşıdır. Herke bu ikilinin arkadaşlığına gıpta ile bakar Neredeyse her akşam köy kahvesinde bu iki arkadaş dama maçı düzenlerler iddialı ve dostça yapılan bu karşılaşmalar kahvedekiler tarafından ilgi ile izlenir. Çünkü bu olayların mükafatını izleyiciler almaktadır. 1946 yılı Temmuz ayının sıcak bir gününde bu arkadaşlığa kan damlar öfke seli karışır. Uğursu hadise cezaevinde sonuçlanarak elli beş yıldır söylenegelen bir drama dönüşür.
Sıcak bir temmuz günü Mustafa Şahbudak her zamanki gibi yine köy kahvesi ne gider. O sırada kahveye Muhtar Tevfik Cezayirli'yi görmeğe Yatağan ilçe Milli Eğitim Müfettişi ile tahsildar gelmiştir. Muhtar olmadığı için misafirleri her zaman olduğu gibi Mustafa Şahbudak ağırlama görevini üstlenir. İki misafiri alıp yemeğe götürür. Döndüklerinde Muhtar'ı kendilerini bekler görürler. O gün iki misafirden izin isteyip yine dama tahtasının başına otururlar. Oyunun yarısında orman memuru Mehmet İn çıkagelir. Mehmet sarhoştur. Bir gün önce komşu olan Çiftlik köyünde yangın olmuştur. 1946 seçimlerinin evrakları Yatağan'a gönderilecektir. Seçim evrakını Yatağan'a köy bekçisinin götürmesi zorunludur. Ormancı ise yangın evrakının bir an önce ilçeye götürülmesi için bekçiyi Muhtar'dan ister. Muhtar:
-Olmaz daha acil olan seçim sonuçlarının ulaştırılması gerekiyor. Bekçiyi gönderemem der. Bunun üzerine Ormancı ile Muhtar arasında bir tartışma başlar. Muhtar en sonunda:
-Ayıp ediyorsun Mehmet bize müsaade et der.
Ormancı kahveye girip tekrar geri döner gelir. Dama masasını bir yumrukta darmadağın eder. Mustafa Şahbudak bu davranışa tahammül edemez ve Ormancı'ya bir tokat atar. Olayın büyüyeceğini anlayan köylüler adamı alıp sakinleşmesi için kahvenin arka tarafına götürürler. Ormancı oradan bağırarak küfürler savurmaktadır. Küfürler Mustafa Şahbudak'ın tahammül sınırını daha da zorlar. Yerinden kalkar Ormancı'nın üzerine yürür. Ormancı Mehmet'in kamasını çıkarıp Mustafa Şahbudak'ın sol kolunun pazısından yaralar. O zaman Mustafa Şahbudak Ormancıyı korkutmak için belindeki tabancayı çıkarır yere doğru ateş eder. İşte ne olursa o an olur!
Muhtar Ormancı'nın ikinci kez kama vurmaması için elini tutar. Fakat Mustafa Bey tetiği çoktan çekmiştir... Ormancı bunun üzerine kaçmaya başlar. Mustafa Şahbudak kaçmasın diye bir el daha ateş eder. Bu ateş de öldürmek için değil kaçmasına engel olmak içindir. ikinci atış üzerine Mehmet in yere düşer.
Arka cebinde tabaka olduğu için ona hiç bir şey olmaz. Bu arada ne yazık ki Mustafa Şahbudak kaza kurşunu ile dostu Tevfik'i vurur. O günlerin imkansızlıkları içerisinde Tevfik'i tahta bir sal üzerinde Muğla devlet hastahanesine götürürler. Tevfik çok kan kaybetmektedir. Mustafa Doktor Veli Bey'e:
Babamın selamı var bu adamı iyileştir. der.
Veli Bey:
-O ölecek önce senin kolunu saralım. der. O sırada Tevfik eliyle işaret edip Mustafa'yı yanına çağırarak:
-Ben ölüyorum hakkını helal et. der.
Mustafa:
-Hayır sen ölmeyeceksin! derken ağlamaya başlar. Aslında orada herkes efelerin ağlamadığını bilir. Ancak Mustafa arkadaşının bu durumuna dayanamamıştır.
Gerçekten de biraz sonra Tevfik hayata gözlerini kapar. Mustafa en yakın arkadaşını öldürdüğü için polise teslim olur Bu olay üzerine dört yıl ceza yer. Ceza. evindeyken her gece Tevfik rüyasına girer. Ancak Ormancı'ya kini gittikçe artar. Bu acı olaydan sonra köyde kalamayacağını anlayan Ormancı tayin ister.
Kavaklıdere Orman Müdürlüğüne atanır. Aslen Marmarislidir. Emekliliğinden sonra oraya yerleşir. Doksanlı yılların başında kendi memleketi olan Marmaris'te ölür.
Mustafa Şahbudak cezaevinden çıktıktan sonra anılarla dolu o köyde yaşayamayacağını anlayıp Muğla merkeze yerleşir.
Çok sevdiği günlerini birlikte geçirdiği arkadaşını Muhtar Tevfik Cezayirli'yi tek
kurşunla öldürdüğünde arkada yirmi beş yaşında bir eş ve üç çocuk bırakır. Muhtar'ın eşi Pembe bu acıya dayanamayınca birkaç yıl sonra aklı dengesini yitirir. Oğlanın biri İzmir'e yerleşir. Diğer oğlanla kız köyde evlenirler ve hayatlarını orada sürdürmeye devam etmekteler.
Yıllardır her şeyi unutmaya çalışan Mustafa'ya bir gün arkadaşları Tahir Usta adında bir değirmenciden bahsederler. Bu değirmenci annesinin akrabasıdır. Değirmenci Tahir Usta aynı zamanda türkü de bestelemektedir. İşte Gevenes köyünde yaşanan bu acı olay da bu kişi tarafından bestelenmiştir. Düğünlerde okunan herkesin diline düşen türkü ''Ormancıdır.'' Bir gün radyodan duyduğu bu türkü ile unutmak istediği olayları tekrar yaşar gibi olur. Radyoyu kapatır bu türküden çok incinmiştir.
Ormancı türküde Ormancı adı ile Mustafa Şahbudak ise ''Bay Mustafa" adı ile yer almıştır.
Ormancı Mehmet'in bir anlık sarhoşluğunun musibetini yıllarca pişmanlık
duyarak ve memleketinde barınamayarak ödedi demek yanlış olur.
Çünkü o türkü yaşadığı müddetçe kötü adam olarak anılacaktır ve tarihe öyle geçecektir.*
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
KERİMOĞLU ZEYBEĞİ'NİN HİKAYESİ
Pisi'de küçük bir evde, bir anne ve iki oğlu kendi hallerinde yaşarmış. Babalarını küçük yaşta kaybetmenin ezikliğini, annelerinin dul olmasının getirdiği sorunları, tütüncülük denilen o en meşekkatli ziraatçilik türünü, yokluğu ve çevre baskısını en derinden yaşarlarmış. Anne Hatice oğulları büyüdükçe onlara söz geçiremez olmuş, ne yapacağını şaşırmış. Ağabey Kerimoğlu Hüseyin (ölmüş babasının adı Kerim'miş) arasıra güzlü tütün alım satımı yaparmış. Osmanlı Devleti'nin son dönemlerinde devletin dış borçları nedeniyle Avrupa devletleri tütün üretiminden elde edilecek vergi gelirlerini müsadere altına almışlar, Tütün Rejisi denilen bu sistemde Reji bir yandan ülke kaynaklarının bu şekilde gaspını sağlarken, bir yandan da tekel konumlu alıcı sıfatıyla tütün üreticisini ezermiş. Reji'den başka yere tütün satmak yasakmış. Reji istediği fiyatı verir, ödemeyi de istediği zaman yaparmış. Arkasında devletin yabancı ülkelerle akdettiği anlaşmalar olunca da, hükmü ve varlığı kanun koruması altında, kolluk kuvvetleri de emrindeymiş. Reji'ye birazcık karşı gelen, Reji aleyhinde birazcık konuşan, dayağı yer otururmuş. Ağabey Hüseyin en çok karşı gelenlerden ve en çok konuşanlardan olduğundan devamlı hapis yatar dururmuş. Böyle bir ortamda halkın tek gelir kaynağı kaçakçılıkmış. Kaçakçılık denilen de kendi tütününü kendi istediğine satmakmış.
1889’da gösterirken küçük kardeş Eyüp (Kerimoğlu)’da 17 yaşlarına gelmiş. O da delikanlılığın verdiği ateşle bu düzene ve sisteme isyan edenlerdenmiş. Ağabeyi Hüseyin hapse girdikçe Eyüp de hiddetlenir, daha da isyankar olurmuş.
Günlerden bir gün, Pisi'ye yakın bir köyde arkadaşları ile düğüne gitmişler. İlerleyen saatlerde Kerimoğlu Eyüp arkadaşları ile zeybek oyununa kalkmışlar. Bunun üzerine Muğlalı zenginlerin Pisi ovasındaki arazilerinin kahyalığını yaptığı için Pisi muhtarı olan İzzet Ağa gençlere; “Utanmadınız mı bunca büyüklerin önünde oyuna kalkmaya. Ne zaman adet oldu büyüklerden izin almadan oyuna kalkmak” demiş ve küfürle devam etmiş. Zira büyüğünden izin almadan zeybek oynamaya kalkmak hakaret sayılırmış. Muhtarın karşı hakaretleri üzerine taraflar arasında tartışma çıkmış. Kerimoğlu Eyüp tartışma esnasında belinden çıkardığı bindirme tabancası ile muhtarı öldürmek için ateş etmiş. Ancak muhtar aniden kendini yana atınca sadece kolundan yaralanmış. Düğün yerinde bulunan muhtarın adamları Eyüp’e vurmaya başlamışlar ve onu çok fena hırpalamışlar. Bir ara bir fırsat bulan Eyüp ellerinden kurtulmuş ve evine sığınmış.
Çok geçmeden kolluk kuveetleri Eyüp'ün evini kuşatmış ve Eyüp dağlara doğru kaçarken çıkan çatışmada Eyüp’ün silahından çıkan bir mermi ile bir zaptiye ölmüş. Kerimoğlu Eyüp hiç yoktan bir katil olmuş. Zaptiyeler uzun süre dağda Eyüp'ün izini sürmüşler ama bulamamışlar. 19 yaşındaki bu zeki ve çevik genci ele geçiremezler. Ve nihayet Milas ’ta kaçakçı yakalamakla ünlenmiş “Kör Arap” lakaplı İsmail Çavuş’a haber salarlar.
Kör Arap, daha öncae girdiği bir çatışmada gözünün birini kaybettiğinden ve çok esmer tenli olması sebebi ile bu lakap ile anılırmış. Çok acımasız ve çok keskin nişancıymış. Kerimoğlu eyüp, ağabeyi hüseyin ve koca oğlan(goca gavak)lakaplı adamıyla, eyüp'ün sözlüsü olan sarı sultan'ın evine(sarı sultan, ibiş ibrahimin torunu. ve mısafir olunan ev de ibişoğlu ibrahim'in) misafir olurlar. İbişoğlu İbrahim torunu sarı sultanı yerkesikten başkasına vermek istemektedir. İbiş ibrahim, torununu ikna edemediğinden, eyüp'ü öldürtmek için yerkesik'teki kişilerle plan kurarlar. Plan; eyüp'ü kör arap'a gammazlayarak pusu kurdurarak öldürtmek.
1901'in çok güzel bir bahar günüymüş. Öğledensonra dört sularında, pırıl pırıl güneşli bir hava, çamların arasında dolaşan hafif bir meltem, Eyüp'ü tedbirsiz kılmış olacak ki, geceleri dağlarda kaçak dolaşıp, gündüz olunca vardığı İbişoğlu’nun kulübesinde çok derin bir uykuya yatmış. Pencere ve kapının açıldığını farketmemiş. Uyuyan insanı yılan sokmazmış ama yılanın yapmadığını Kör Arap yapmış o sokmuş. Mışıl, mışıl uyuyan Eyüp'e hiç acımadan ve uyandırmadan, canına kıyıvermiş.
Eyüp'ün ölümünden sonra annesi Hatice kahrına fazla dayanamamış, o da çok geçmeden ölmüş. Ağabey Hüseyin önce Yerkesik’e yerleşmiş, çok geçmeden orayı da terk etmiş, nereye gittiğini hiç bilen olmamış.
Ama gün gelecek “Reji” de tarihe karışacaktı. Daha da önemlisi, Eyüp, yöre insanları için kaderine razı olmamanın, her ne olursa olsun direnmenin sembolü oldu. Pisi'nin ve Yerkesik'in de bir kahramanı vardı artık: 19 yaşında, mükafat için kalleşçe vurulan “Kerimoğlu Eyüp”. Halk, kendi kahramanı için, Reji'nin ayakçısı Kör Arap'ı inceden tiye alan türküsünü yakmıştı bile Bugünlerde Yerkesik Belediyesi'nin katkılarıyla,'kerimoğlu Eyüpün kalleşçe öldürüldüğü ev restore edilmiştir. sözleri
Haydülen de ülen de,
Karadağların sandalı da, sandalı.
Al ganlara boyanmış,
Kerimoğlunun her yanı da her yanı.
Öf aman da aman da
Şu dağlarda keklik kalmadı.
Oyna len de koca Arabım sen oyna,
Senden başka yiğit (!) kalmadı.
Öf ülen de aman da
Yerkesikinen şu pisinin arası
Nerelerde bozulmuş
Kerimoğluylan körarabın arası
Öf aman da öf aman
Eyüp efem gitti gitti bulunmaz
Elleme Körarabım elleme
Uykularda adam vurulmaz
1889’da gösterirken küçük kardeş Eyüp (Kerimoğlu)’da 17 yaşlarına gelmiş. O da delikanlılığın verdiği ateşle bu düzene ve sisteme isyan edenlerdenmiş. Ağabeyi Hüseyin hapse girdikçe Eyüp de hiddetlenir, daha da isyankar olurmuş.
Günlerden bir gün, Pisi'ye yakın bir köyde arkadaşları ile düğüne gitmişler. İlerleyen saatlerde Kerimoğlu Eyüp arkadaşları ile zeybek oyununa kalkmışlar. Bunun üzerine Muğlalı zenginlerin Pisi ovasındaki arazilerinin kahyalığını yaptığı için Pisi muhtarı olan İzzet Ağa gençlere; “Utanmadınız mı bunca büyüklerin önünde oyuna kalkmaya. Ne zaman adet oldu büyüklerden izin almadan oyuna kalkmak” demiş ve küfürle devam etmiş. Zira büyüğünden izin almadan zeybek oynamaya kalkmak hakaret sayılırmış. Muhtarın karşı hakaretleri üzerine taraflar arasında tartışma çıkmış. Kerimoğlu Eyüp tartışma esnasında belinden çıkardığı bindirme tabancası ile muhtarı öldürmek için ateş etmiş. Ancak muhtar aniden kendini yana atınca sadece kolundan yaralanmış. Düğün yerinde bulunan muhtarın adamları Eyüp’e vurmaya başlamışlar ve onu çok fena hırpalamışlar. Bir ara bir fırsat bulan Eyüp ellerinden kurtulmuş ve evine sığınmış.
Çok geçmeden kolluk kuveetleri Eyüp'ün evini kuşatmış ve Eyüp dağlara doğru kaçarken çıkan çatışmada Eyüp’ün silahından çıkan bir mermi ile bir zaptiye ölmüş. Kerimoğlu Eyüp hiç yoktan bir katil olmuş. Zaptiyeler uzun süre dağda Eyüp'ün izini sürmüşler ama bulamamışlar. 19 yaşındaki bu zeki ve çevik genci ele geçiremezler. Ve nihayet Milas ’ta kaçakçı yakalamakla ünlenmiş “Kör Arap” lakaplı İsmail Çavuş’a haber salarlar.
Kör Arap, daha öncae girdiği bir çatışmada gözünün birini kaybettiğinden ve çok esmer tenli olması sebebi ile bu lakap ile anılırmış. Çok acımasız ve çok keskin nişancıymış. Kerimoğlu eyüp, ağabeyi hüseyin ve koca oğlan(goca gavak)lakaplı adamıyla, eyüp'ün sözlüsü olan sarı sultan'ın evine(sarı sultan, ibiş ibrahimin torunu. ve mısafir olunan ev de ibişoğlu ibrahim'in) misafir olurlar. İbişoğlu İbrahim torunu sarı sultanı yerkesikten başkasına vermek istemektedir. İbiş ibrahim, torununu ikna edemediğinden, eyüp'ü öldürtmek için yerkesik'teki kişilerle plan kurarlar. Plan; eyüp'ü kör arap'a gammazlayarak pusu kurdurarak öldürtmek.
1901'in çok güzel bir bahar günüymüş. Öğledensonra dört sularında, pırıl pırıl güneşli bir hava, çamların arasında dolaşan hafif bir meltem, Eyüp'ü tedbirsiz kılmış olacak ki, geceleri dağlarda kaçak dolaşıp, gündüz olunca vardığı İbişoğlu’nun kulübesinde çok derin bir uykuya yatmış. Pencere ve kapının açıldığını farketmemiş. Uyuyan insanı yılan sokmazmış ama yılanın yapmadığını Kör Arap yapmış o sokmuş. Mışıl, mışıl uyuyan Eyüp'e hiç acımadan ve uyandırmadan, canına kıyıvermiş.
Eyüp'ün ölümünden sonra annesi Hatice kahrına fazla dayanamamış, o da çok geçmeden ölmüş. Ağabey Hüseyin önce Yerkesik’e yerleşmiş, çok geçmeden orayı da terk etmiş, nereye gittiğini hiç bilen olmamış.
Ama gün gelecek “Reji” de tarihe karışacaktı. Daha da önemlisi, Eyüp, yöre insanları için kaderine razı olmamanın, her ne olursa olsun direnmenin sembolü oldu. Pisi'nin ve Yerkesik'in de bir kahramanı vardı artık: 19 yaşında, mükafat için kalleşçe vurulan “Kerimoğlu Eyüp”. Halk, kendi kahramanı için, Reji'nin ayakçısı Kör Arap'ı inceden tiye alan türküsünü yakmıştı bile Bugünlerde Yerkesik Belediyesi'nin katkılarıyla,'kerimoğlu Eyüpün kalleşçe öldürüldüğü ev restore edilmiştir. sözleri
Haydülen de ülen de,
Karadağların sandalı da, sandalı.
Al ganlara boyanmış,
Kerimoğlunun her yanı da her yanı.
Öf aman da aman da
Şu dağlarda keklik kalmadı.
Oyna len de koca Arabım sen oyna,
Senden başka yiğit (!) kalmadı.
Öf ülen de aman da
Yerkesikinen şu pisinin arası
Nerelerde bozulmuş
Kerimoğluylan körarabın arası
Öf aman da öf aman
Eyüp efem gitti gitti bulunmaz
Elleme Körarabım elleme
Uykularda adam vurulmaz
En son Eryiğit tarafından Perş. Ekim 23, 2008 11:12 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
KERİMOĞLU ZEYBEĞİ VİDEOSU
En son Eryiğit tarafından Çarş. Kas. 05, 2008 10:59 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Bodrum Hakimi
Bodrum Hakimi Mefaret Hanımın Türküsü
Bodrum Hâkimi
Türkiye'de insan, kadın ve hâkim olmak..
Türkiye'de insan, kadın ve hâkim olmak..
Bir türkünün ardından..
Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım, en yakın dostları Nükhet Uslu ve artık aramızda olmayan Bodrum'un ilk eczacısı Halil Uslu ile birlikte, bir tören sonrasında.
O bir Cumhuriyet kadınıydı. Kendine güvenen, gözü pek ve kararlı. Kuşkusuz, onun kendine olan güveni, genç Türkiye Cumhuriyeti ile başlayan yepyeni dönemin dinamizmini ve umudunu da arkasına alıyordu.
Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde 1906 yılında doğmuştu. Cumhuriyet ilan edildiğinde, 17 yaşındaydı. ******'ün Türk kadınına verdiği onuru hakkıyla taşıyacak kadar güçlüydü.
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirmiş ve Türkiye'nin ilk kadın hâkimlerinden birisi olmuştu. Genç Türkiye'nin mücadeleci ruhuna sahipti o. Hukukun, doğruluğun ve aydınlığın mücadelesi. En önemlisi, çağdaşlarından çok önce kendisine tanınan hakların sorumluluğunun bilincindeydi.
Bodrum'a 24 Eylül 1951 yılında geldi. 45 yaşındaydı. Genç mücadeleci ruhundan bir şey yitirmemişti ama, acı ve yenilgi artık tanıdığı şeylerdendi.
Milletvekili olmak, politikaya atılmak istemişti. Ama bu girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Hakkında çok az şey bildiğimiz bir nişanlısı vardı. Hâkime Hanım, Bodrum'a gelmeden önceki günlerde, Londra'da apandisit ameliyatında kaybetmişti çok sevdiği nişanlısını.
Geldiğinde kalbi kırık, umutları kırıktı. Ama o, Bodrum'da tıpkı Halikarnas Balıkçısı gibi, tıpkı Bodrum'un tarihine mal olmuş diğer pek çok kişi gibi, kendini burada yeniden yarattı. Mefharet Tüzün, artık "Bod-rum Hâkimi" idi. Yaşadığı yerle bütünleşen, adil, korkusuz ve dost.
Bodrum'da ilk eczaneyi açan Bodrumlu Halil Uslu ve eşi Nükhet Uslu' da o günlerde Bodrum'a yeni tayin olan, Halil Bey'in eski okul arkadaşı savcı Ahmet Türdü ile görüşmeye başladıklarında, Hâkime Hanım'la da tanışmış oldular. Savcı Ahmet Bey ve eşi Perihan Hanım, Halil Bey ve eşi Nükhet Hanım ile Hâkime Hanım çok yakın ve güzel bir dostluk ortamında görüşmeye başladılar. O zamanlar, yerliler kendi aralarında görüşürler ve bir kadının yalnız başına bir yere gitmesine iyi gözle bakmazlardı. Rum mahallesinde oturan Rumlar ise, 1938'li yıllarda Kumbahçe Mahallesi sahilinden denize mayoyla girecek kadar farklı bir yapıda idiler. O yıllarda denize mayoyla yalnızca Moda, Kalamış gibi İstanbul plajlarından girilebilirdi. Bir İstanbul kızı olan Nükhet Hanım, eşinin akrabalarıyla görüşmekten ve ev gezmelerinden hoşnut olsa da, eşinin akrabası Ahmet Nalbantoğlu'ndan başka pek kimse yoktu etrafında, entelektüel anlamda sohbet etmekten keyif aldığı. O yüzden Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım'la kurdukları dostluk, hayatına bambaşka bir renk katmıştı. Mefharet Hanım'ın şakacı ve zeki yapısı, okudukları kitaplar ve yaşam üzerine yaptıkları sohbetlerle farklı bir zenginliğe ulaşmışlardı. Mefharet Hanım çok okuyan, kültürlü ve akıllı bir kadındı.
Nükhet Hanım, İstanbullu idi. Babası Mehmet Arif Lengiz, 1934 yılında Bodrum'a liman reisi olarak atandığı için, Nükhet Hanım öğrenciliği boyunca her yaz Bodrum'a gelirdi. Halil Bey'le de bu vesileyle, 15 günde bir İstanbul'dan Bodrum'a sefer yapan Erzurum Vapuru'nda tanışmıştı.
Savcı Ahmet Türdü, Halil Bey'in eski okul arkadaşıydı. Savcı Ahmet Bey Eşi Perihan Hanım'ın sözünden dışarı çıkmazdı. Hatta arkadaşları ona zaman zaman takılırdı bu konuda. Kılıbık olduğunu söylerlerdi.
Eşi Perihan Hanım, eşine sevgisini esirgemeyen, dirayetli ve sözünü bilen bir eşti. Sevgi, güven ve dostluğa dayalı iyi bir evlilikleri vardı.
Bu arkadaşlık ortamı, alışılagelmişin dışında idi. Çünkü Bodrum Hâkimi Mefharet Hanım, hâkim de olsa, ne kadar gözü pek ve mertte olsa, sonunda bir kadındı. Üstelik Bodrum gibi küçük bir kasabada yalnız yaşayan bir kadın... Geceleri bazen Halil Bey evine bırakırdı onu.
Geç saatlerde bıraktığı da olurdu. Mefharet Hanım, çekinmeden Halil Bey'in koluna girecek kadar güvenirdi dostluklarına.
Nükhet Hanım'da Bodrum'a İstanbul'dan gelin gelmişti. İstanbul Üniversitesi'nde felsefe okumuş, fakat eşi Halil Bey, o zamanın belediye başkanı Mümtaz Ataman'ın oğlu Ural Ataman'a özel ders vermesi dışında Bodrum'da mesleğini yapmasına müsaade etmemişti
Bir gün, Nükhet Hanım'a mahalleden bir komşusu gelip, imalı bir sesle "Duydun mu, Mefharet Hanım hamileymiş" deyince, Nükhet Hanımkendisine söylenen bu lafın nereye getirilmek istendiğini anlayıp, "Ya öyle mi, benim kocamdan mı hamile kaldı acaba?" diye kinayeli cevabını vermişti.
Bazı Bodrumlular, pek alışmadıkları bu tarz bir dostluğu yadırgıyor ve kendilerince yakıştırmalarda bulunuyorlardı. Kimi zaman Savcı Ahmet Bey ile, kimi zaman Halil Bey ile birlikte anılıyordu Mefharet Hanım'ın adı. Mutlaka üzülüyorlardı, böylesi güzel dostlukların bu kadar seviyesiz bahanelere dayandırılmasına. Ama ne eşleri, ne kendileri ne de Mefharet Hanım böyle söylentilere kulak asmadılar.
Sık sık "Ay" isimli sünger teknesi ile denize açılırlar, şen şakrak şarkılar söyler, eğlenirlerdi. Denize girer, güneşlenirlerdi. Hatta bir keresinde, teknenin motorunu kasıtlı olarak bozup, "uskur attı" bahanesiyle, karşı adaya gitmişlerdi.
Halil Bey, Nükhet Hanım ve Mefharet Hanım, İzmir Fuar'ına gittiklerinde, Mefharet Hanım'ın erkek kardeşinin oğlu olan, şimdi İstanbul'da jinekolog doktorluk yapan Fahir Tüzün de, dayısıyla İzmir Fuarı'nı görmek için gelmişti. Fahir Tüzün'ün dayısı, Mefharet Hanım'la evlenmek istiyordu. İki kez evlenmek talebinde bulunmuş, ama Mefharet Hanım evlenmek istememişti. Mefharet Hanım, bu yüzden yeğeni Fahir'e onlarla kalmak istemediğini, çok yakın arkadaşı Nükhet Hanım ve Halil Bey'le otelde kalacağını söylemişti.
Nükhet Hanım, tanınmış bir Bodrumluyu (Nükhet Hanım bu kişinin adını söylemek istemedi) bile mâhkum etmekten çekinmeyen Hâkime Hanım'ın bu kararı yüzünden sabahlara kadar uyuyamamış ama Bodrum Hâkimi bu kararı vermekten bir an bile çekinmemişti.
Mefharet Hanım'ın Tavşanlı'dan gelirken kendisine ev işlerinde yardım etmesi için beraberinde getirdiği bir yardımcısı vardı. Güvendiği bir kızdı. Oturdukları ev, kaymakamın oturduğu evin yanında idi. Bir gün, evin etrafında silahlar patladı ve kavga çıktı. Ev gece gündüz korunduğu için, etrafında her zaman silahlı korumalar vardı. Bu yüzden de olay büyüdü. Kavganın yardımcı kız için çıktığı ve bu kızın Hâkime Hanım'ın evde olmadığı zamanlarda eve erkek arkadaşını aldığı ortaya çıkınca, Hâkime Hanım çok üzüldü.
Bu olaydan sonra sık sık intiharı düşünür oldu. İntihar düşüncesine sebep bu olay değildi elbette. Mefharet Hanım, Bodrum'a gelmeden önce de bir kez intihara kalkışmış ama kurtarılmıştı. Dostlarına da düşüncesinden bahsetmeye başlamıştı, hatta onlardan intiharına yardım etmelerini istiyordu. Dostları, işin ciddiyetinin farkında olarak onu vazgeçirmeye çalıştılar. Hatta, kendilerini zan altında bırakacağını bile söylediler. Nitekim, ilaç içip kendini öldürmeye çalıştığı girişiminde, eczacı Halil Uslu ve doktor Hüseyin Misoğlu durumu fark edip, onu kurtardı.
Ama Mefharet Hanım, kararlıydı. İlaç içerek ölmek girişiminin engellenmesinden bir gün sonra kendini astı. 17 Mayıs 1954 günü her zamanki saatinde iş yerine gitmeyince, Adliye'den evine giden davalı Bekir Akkaya, onun asılı bedenini açık olan penceresinden gördü.
Yeğeni Fahir Tüzün'e haber verildi. Fahir Bey ve dayısı, Mefharet Hanım'ı almaya geldiler. Cesedine otopsi yapıldı. Fahir Bey'in dayısı, Nükhet Hanım'ın unutamayacağı şu sözleri söyledi, otopsiden sonra: "Bu kavuşmayı çok istediğim kadını otopside göreceğim hiçbir zaman aklıma gelmeyecek bir şeydi..."
Onun ölümü, büyük yankı uyandırdı. En küçük köye kadar haberi ulaştı ve tüm Bodrumlular bundan büyük üzüntü duydular.
Mefharet Hanım'ın kaybettiği anlam, hayatı mıydı, inandıkları mıydı bilinmez. Belki de o gittiği bilinmeyen ülke de, kendisinden önce oraya giden nişanlısına kavuşmayı umut ediyordu.
Hiç birimiz bunu bilemeyeceğiz.
O, arkasında adını türkülerde yaşatarak ölümsüz kılan ve ardından tek kötü laf söyletmeyecek bir Bodrum halkı bıraktığını bilebilecek midir acaba ..
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Elinize sağlık ibrahim ve eryiğit efeler.Egenin bu iki güzel türküsünü ve hikayesini buraya taşımışsınız.Daha böyle niceleri vardır eminim günyüzüne çıkmamış.Bunlar biz
im kültürümüz günyüzüne çıkınca altın gibi ışıldarlar çıkmazsa küflenirler buna müsade edecekmiyiz.
im kültürümüz günyüzüne çıkınca altın gibi ışıldarlar çıkmazsa küflenirler buna müsade edecekmiyiz.
dutluca-bilecik- Moderatör - Bilecik Yörük Beyi
- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 63
Nerden : Bilecik
Kayıt tarihi : 23/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Karaova Düğünü Şu Karova'nın adını neden tutup "Mumcular" a çevirdiler, bilmiyorum. Bir bilen çıksa da açıklasa. Türküye geçmiş ad değişir mi? Yıllar önce, Karaova'da bir düğün varmış. Düğün için, Bodrum, Milas, Yatağan ve Muğla köylerindeki hatırlılara - tanıdıklara okuntu (davetiye) yollanmış. Düğün sahibi adına, Sabuncu Salih efendi, Kafaca köyüne uğramış. Hem Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'e, hem de onun kayınçosu (kayınbiraderi) Murat'a birer okuntu vermiş. O sıralar Hüseyin'le Murat'ın araları iyiden iyiye açıkmış. Ama, "Kol kırılır, yen içinde kalır"; geçimsizliklerini elden - günden gizleyip, al atlarına binip, Karaova'ya doğru birlikte yola koyulmuşlar. Geceyi Milas'ta bir handa geçirmişler. Bir anlatışa göre, Murat, silahını handa unutmuş. Yolda eniştesi Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'e durumu anlatıp: -Dönüp alsak mı silahı? demiş. Hüseyin: -"Murat", demiş, "Biz cenge değil, çengiye gidiyoruz. Varsın kalsın silah. Dönüşte alırız..." Düğün evine yaklaştıklarında, davullar karşıya çıkmış. Hacı Gümüşoğlu bir çeyrek altın fırlatmış davulcuya, Murat'sa, bir yarım altın.. Hüseyin buna içerlemiş. Öfkesini açığa vurmak istememiş ama, Murat'a "Gelme olduğum yere" demekten de kendini alıkoyamamış. Hüseyin'i bir odaya,kaynı Murat'ı başka bir odaya almışlar.İçkiler içilmiş, köçekler oynatılmış. Alem sabaha dek sürmüş. Ertesi gün kuşluk vakti güreş tutulacakmış. Meydan hazırlanmış. Su lengerleri, yağ kazanları getirilmiş. Pehlivanlar çıkmış meydana, soyunmuşlar. Davulcular da almışlar yerlerini. Halk, pehlivanların çevresinde halka olmuş. Varıp, Hacı Gümüşoğluna: -"Ağam, güreşi senin başlatmanı istiyoruz", demişler. Hüseyin : -"Bekleyin", demiş, "Ben gelmeden çalmasın güreş davulu." Pehlivanlar da, halk da sıkılmaya başlamış. Tam bu sırada Murat, hakem kuruluna yaklaşmış; onlarla bir-iki fısıldaştıktan sonra: -"Eey ahali!" diye bağırmış, "Güreşi başlatıyorum. Davulcular, vurun güreş davulunu!.." Davulcular çalmak istemedilerse de, Murat'ın ısrarı karşısında, "Herhalde bir bildiği vardır" diyerek, vurmuşlar tokmaklarını. Ayaktan üç çift kispet döverken, davul sesini duyan Hacı Gümüşoğlu öfkeyle kalkıp alana gelmiş, Önüne çıkan ilk çifti ayırıp tokatlamaya kalkışınca, Murat işe karışmış: -"Ben başlattım güreşi, çekil alandan!" Hüseyin: -"Bana bugüne bugün Hacı Gümüşoğlu derler, sen kim oluyorsun da güreşi başlatıyorsun?" deyince Murat, bıçağını çektiği gibi: -"Al işte, bundan böyle bana da "Murat Efe" desinler"... Murat delik - deşik etmiş eniştesini. Ablası "ela gözlü" Şefika'yı dul, yeğeni Fettah'ı da yetim bırakmış. Murat, Hüseyin'i öldürdüğü zaman ablası: -"Naha Murat", diye ilenmiş, "İdam edildiğini ya da öldüğünü görürsem, boğadan kurban keseceğim!..." Erkek güzeli olduğu söylenen Murat, yıllarca Muğla hapishanesinde yatmış. Eniştesini öldürdüğü günden sonra gerçekten "Murat Efe" diye anılır olmuş. Murat Efe, birkaç yıl önce öldü. Söylentiye bakılırsa, ablası, adağını unutmamış ve kocasını öldüren kardeşi öldüğü gün, boğadan kurban kesmiş. "1967 Muğla II. Yıllığı" nı hazırlayan Kaya Müştakhan, "Karaova Düğünü" türküsünün öyküsünü sorduğu küçük bir kız çocuğunun: -"Anlatamam, heyecanlanırım", dediğini yazar. İşte, böylesine etkilemiş Murat Efe'nin, eniştesi Hacı Gümüşoğlu Hüseyin'i vurması halkı. Öyle olmasaydı, ardından yakılan türkü bugün hala halkın dilinde dolaşır mıydı? Kaynak: Öyküleriyle Halk Türküleri (Notalı) - Hamdi Tanses Karaovaya vardım güle oynaya Aziz arkadaşımı güvey koymaya Acımadın mı murat beni vurmaya Al kanlar içinde kabre koymaya Vurma murat yakışmaz senin şanına İnsan eniştesinin kıyar mı canına Karaova düğünü gece kuruldu Varır varmaz güveyin adı soruldu Pehlivanlar meydana çıktı soyundu O zaman Hacı Gümüş oğlu vuruldu Vurma Murat yakışmaz senin şanına İnsan eniştesinin kıyar mı canına |
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Eryiğit dostum ege türkülerini burada görmek ne güzel kulağımız paslanmıştı uzun zaman sağolasın pası açıldı.
dutluca-bilecik- Moderatör - Bilecik Yörük Beyi
- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 63
Nerden : Bilecik
Kayıt tarihi : 23/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Emeğinize sağlık.
Hakkhan- Moderatör
- Mesaj Sayısı : 219
Yaş : 32
Nerden : Mersin
Kayıt tarihi : 26/08/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
güzelim türkülerimizi ve oyunlarımızı yaşatmaktır amacımız.
yorumlarınız için teşekkür ederiz yörükalemi dostları
yorumlarınız için teşekkür ederiz yörükalemi dostları
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
yüreğine sağlık eryiğit
Tahsin- Mesaj Sayısı : 172
Yaş : 58
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 17/11/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
bu türkülerin hepsini bir kere de senin sayende dinledim eryiğit.. çok güzel ege türküleri... karoova düğünü, hikayesi, kerimoğlu valla hepsi beni hislendirdi... pek güzel olmuş
adalı- Mesaj Sayısı : 149
Yaş : 57
Nerden : bergama
Kayıt tarihi : 09/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
yüreğinize sağlık...güzel türkülerimiz
Murat- Mesaj Sayısı : 181
Yaş : 52
Nerden : ödemiş/izmir
Kayıt tarihi : 19/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
karaova düğünü çok etkileyici yüreğinize sağlık
Tahsin- Mesaj Sayısı : 172
Yaş : 58
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 17/11/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Özellikle "bodrum hakimi'nin öyküsünü ve türksünü özellikle Dutlca Efe'mizin tekraren dinlemesini hatrımız için tekareren rica ederiz..
Bu Ege'de yıllardır çalınıp dinlenen güzel bir ezgidir..
daha sonra
"Karaova düğünü " için dutluca abimizin fikirlerini ve yorumlalrını dinlemek yörükalemi katılımcıları için dikkate şayan bir önemdiedir..
saygılarımla...
Bu Ege'de yıllardır çalınıp dinlenen güzel bir ezgidir..
daha sonra
"Karaova düğünü " için dutluca abimizin fikirlerini ve yorumlalrını dinlemek yörükalemi katılımcıları için dikkate şayan bir önemdiedir..
saygılarımla...
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
belli ki henüz ulaşamadıığımız için yorum gelmemiş..sağlık olsun diyelim efem
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
karova düğününün hikayesi çok güzel... ne dersiniz yörükler
Murat- Mesaj Sayısı : 181
Yaş : 52
Nerden : ödemiş/izmir
Kayıt tarihi : 19/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
"bodrumlular erken biçer ekini
feleğe kurban mı gittin bodrum hakimi?
nasıl astın maferet hanım ip'de kendini?
altın makas gümüş bıçak ile doğradıllar tenini...!
paylaşımınıza ve yüreğinize sağlık..
yaşasın Ege....
feleğe kurban mı gittin bodrum hakimi?
nasıl astın maferet hanım ip'de kendini?
altın makas gümüş bıçak ile doğradıllar tenini...!
paylaşımınıza ve yüreğinize sağlık..
yaşasın Ege....
Murat- Mesaj Sayısı : 181
Yaş : 52
Nerden : ödemiş/izmir
Kayıt tarihi : 19/09/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
bu türkü yorumların için teşekkür murat gardaş.... yüreğine sağlık
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
bu güzel ege türkülerini öyküleri ile birlikte burada paylaşan eryiğit efe'ye teşekkür...öyküler gerçekten çok çarpıcı...Andolu'nun bütün türküleri gibi bu türkülerde önemli bir geçmişe ve gerçeklere dayanıyor.. elinize sağlık
ısparta35- Mesaj Sayısı : 95
Yaş : 48
Nerden : ısparta-yalvaç
Kayıt tarihi : 25/11/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
teşekkür ederim yörükler
Halil Erol- Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 61
Nerden : Bergama/İzmir
Kayıt tarihi : 27/07/08
Geri: TÜRKÜLER VE HİKAYELERİ
Çok güzel hepsi, ellerinize sağlık..
Özellikle Bodrum Hakimi'nin benim için büyük önemi var rahmetli babamın sevdiği ender türkülerdendi.. Ben bunu Muğlalı Memiş Günüç sesiyle ilk duymustum ve bayıldım..
Tekrar ellerinize emeğinize sağlık
Özellikle Bodrum Hakimi'nin benim için büyük önemi var rahmetli babamın sevdiği ender türkülerdendi.. Ben bunu Muğlalı Memiş Günüç sesiyle ilk duymustum ve bayıldım..
Tekrar ellerinize emeğinize sağlık
efe_ege- Mesaj Sayısı : 30
Yaş : 39
Nerden : BuCa / İZMİR
Kayıt tarihi : 17/02/09
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Salı Tem. 21, 2020 10:35 am tarafından dutluca-bilecik
» Eviciklenmek
Salı Tem. 21, 2020 10:29 am tarafından dutluca-bilecik
» Evtenlemek
Salı Tem. 21, 2020 10:21 am tarafından dutluca-bilecik
» Songurlamak
Salı Tem. 21, 2020 10:14 am tarafından dutluca-bilecik
» hunna
Salı Haz. 18, 2019 3:29 pm tarafından dutluca-bilecik
» Özene bezene
Salı Haz. 18, 2019 3:08 pm tarafından dutluca-bilecik
» Bele bağlanan kuşak
Çarş. Haz. 12, 2019 11:33 am tarafından dutluca-bilecik
» ÜNLEYİVER
Çarş. Haz. 12, 2019 11:29 am tarafından dutluca-bilecik
» Yörüklerin yaşadığı yerler gibi ufku açıktır.
Çarş. Haz. 12, 2019 11:10 am tarafından dutluca-bilecik