FORUM YÖRÜK ALEMİ
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» Mızmar gitmek
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Tem. 21, 2020 10:35 am tarafından dutluca-bilecik

» Eviciklenmek
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Tem. 21, 2020 10:29 am tarafından dutluca-bilecik

» Evtenlemek
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Tem. 21, 2020 10:21 am tarafından dutluca-bilecik

» Songurlamak
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Tem. 21, 2020 10:14 am tarafından dutluca-bilecik

» hunna
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Haz. 18, 2019 3:29 pm tarafından dutluca-bilecik

» Özene bezene
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptySalı Haz. 18, 2019 3:08 pm tarafından dutluca-bilecik

» Bele bağlanan kuşak
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptyÇarş. Haz. 12, 2019 11:33 am tarafından dutluca-bilecik

» ÜNLEYİVER
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptyÇarş. Haz. 12, 2019 11:29 am tarafından dutluca-bilecik

» Yörüklerin yaşadığı yerler gibi ufku açıktır.
RESULULLAH'IN HADİSLERİ EmptyÇarş. Haz. 12, 2019 11:10 am tarafından dutluca-bilecik

Mayıs 2024
PtsiSalıÇarş.Perş.CumaC.tesiPaz
  12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  

Takvim Takvim

Sayaç
Website counter
Dost Siteler
www.yoruklerobasi.com
http://www.forumyoruk.com


****** Diyor ki

A


RESULULLAH'IN HADİSLERİ

4 posters

Aşağa gitmek

RESULULLAH'IN HADİSLERİ Empty RESULULLAH'IN HADİSLERİ

Mesaj tarafından Hakkhan Cuma Ağus. 29, 2008 5:26 pm

İnsanlarin en iyisi, onlara faydası çok olandır.
Âbâ ve ecdâd [baba ve dede]ların îmânını taklîd etmek, îmân-ı taklîdidir ki, mu’teber değildir.
Abdestde, ayak parmakları arasını sol elin küçük parmağı ile tahlîle murâat [riâyet] edeler.
Âdâb-ı Nebeviyyede tehâvün edeni [Peygamberin âdâbında gevşeklik göstereni] ve süneni Mustafâviyyeyi [Peygamberin sünnetini] terk edeni ârif zan etme.
Âdâba riâyetsiz hizmetin fâidesi yokdur.
Âdem aleyhisselâmın hilkatinden [yaratılmasından] beri yedi bin yıl temâm olmadı.
Âdem aleyhisselâm su ile toprak arasında iken, Resûlullah ilm-i ilâhîde Peygamber idi.
Âhıretde azâbın ve mükâfâtın devâmlı olduğunu bilenlerin nazarında, birkaç günlük belâ ve mihnet, devâmlı râhata sebeb olduğundan, ayn-i râhatdır [râhatın tâ kendisidir]. İnsanların dedi-kodularına bakmazlar.
Âhıret azâbı hakkında Peygamberlerin sözbirliği var iken, felsefecilerin sözlerine i’tibâr olunmaz. Bu azâb aklî değil, hissîdir. [Bizzat tadılacak şekldedir.]
Âhıreti istiyene, Allahü teâlâ, keremi ile, din ve dünyâsına kâfîdir.
Âhıretin yaratılış ve mevcûdiyyetine, dünyânın yaratılış ve mevcûdiyyetini mukâyese etmek mümkin değildir.
“Âhır zemânda bir kavm zuhûr eder ki, râfizî diye adlandırılır. İslâmı terk ederler. Onları öldürün ki, onlar müşrikdirler.”
Âhıreti verip dünyâyı almak ve Hakdan halka yüz çevirmek cünûn ve sefâhetdir, [delilik ve aklsızlıkdır].
“Âhır zemânda, ümmetime, sultânlardan mihnetler isâbet eder. Fekat, o mihnetlerden şu kimseler kurtulur ki, ilm ve amelin arasını, üstünlük ve mükemmelliğin arasını birleşdirip, üsûl ve fürûdan tafsil üzere Hak teâlânın dînini bilip, şerî’atin emrinin îcâbı üzere, nefsi için amel eylemeye. Dîn-i hakkı tahsilde [ele geçirmekde] dili, eli ve kalbi ile mücâhede ede [uğraşa]. İşte o kimse, geçmiş olan se’âdetlere ulaşmış olmakla, kurtulanlardan olur. Ve dahî şu kimseler kurtulur ki, Hak teâlâya ârif olup, sükût eyleyip, eğer hayrı haber veren kimseyi görürse, ona muhabbet eyleye. Ve eğer bâtılı işleyen kimseyi görürse ona buğz edip, onunla görüşmeye. İşte bu kimse de zemân ehlinin îmânının za’afı sebebiyle, açığa çıkaramayıp, içinde gizlemek sebebiyle kurtuluşa erer.”
“Âhır-zemânda bir kavm zuhûr eder ki, Sultân meclislerinde hâzır olup, Allahü teâlânın hükmünün zıddına hükm ederler ve yasak etmezler. Allahü teâlânın la’neti onların üzerine olsun.”
Gökdeki melekler, yeryüzünde, Allah için bir araya gelen bir-iki kişinin bulunduğu yere imrenirler.
Âgâhlık [uyanıklık], Allahü teâlâ ile bâtının huzûrundan ibâretdir. İlm-i huzûrîye benzer ki devâm lâzımdır.
Ayakların zinâsı, şerî’atin yasak etdiği yere (harâmlara) gitmek. Gözlerin zinâsı, şerî’atin yasakladığı (harâmlara) bakmakdır.
Âyine-i bâtınınızı mâh gibi mülâhaza ederim ki [bâtın (kalb) aynanızı ay gibi mülâhaza ederim ki], güneşe tekâbülünde, dolunay gibi [bedr-i kâmil] kâmil olmuşdur.
Aynada hoşa giden sûretin görünmesi, hâricde hakîkî görmek gibi te’sîr eder.
Ebû Bekr “radıyallahü anh” ile Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” esrâra müte’allik kelâmı konuşurken, Ömer “radıyallahü anh” geldikde, konuşma üslûbunu ve beyân edilen esrârı değişdirdiler. Osmân “radıyallahü anh” geldikde, aynen üslûbu değişdirdiler. Alî “radıyallahü anh” geldikde başka bir üsûl ile tâbir buyurdular. [Ya’nî yine değişdirdiler.] Bu hâl gösteriyor ki isti’dâtların başka başka olması mukarrer (âşikâr) ve fıtratın tegâyürü (değişmesi) vâkı’ ve mu’teberdir.
“Cebrâîl aleyhisselâm bana geldi, dedi ki: Yâ Muhammed “aleyhisselâm”! İstediğin gibi yaşa, muhakkak öleceksin. İstediğini sev, muhakkak ondan ayrılacaksın. İstediğini yap, muhakkak karşılığını göreceksin”.
Ecel-i müsemmânın herkes için takdîm ve te’hîri [öne alınması veyâ gecikmesi] mümkin değildir.
Hadîs-i şerîfler ile amel ederek, ulemâ-i müctehidînin fetevâsıyla harâm kılınmış, mekrûh ve menhî olan emri irtikâb eylemek, biz mukallidler için câiz değildir. [Ehâdis ile amel bize câiz değildir.]
İhsân her yerde övülmeğe değer. Bilhâssa akrabâya ve komşulara olunca dahâ iyidir.
Allahü teâlâdan gelen din ile bütün insanlar mes’ûldür. Bu din, bütün insanlara gelmişdir, ba’zı şahslara değil.
İhlâs, zorlayarak ve külfetli olarak mü’minlerin avâmında tahakkuk edebilir ki, böyle ihlâs devâmlı değildir. Bu ihlâsı elde edenler muhlisdir. Uğraşmadan, zorlamadan, külfetsiz olarak ihlâs, devâmının husûlinde der-kârdır (lâzımdır) ki, Hakk-ul-yakîn mertebesidir. Devâmlı ihlâs sâhibi muhlâsdır.
Ahlâk-ı reddiye [kötü ahlâk], ademin [yokluğun] kötülüğünden ötürüdür.
Bî-edebin [edebsizin] hiçbiri, Allahü teâlâya vâsıl olamamışdır.
Ezândan sonra, (Veb’ashü mekâmen Mahmûden illezî ve’ adtehü, inneke lâ tuhlifül mîâd) demek, rivâyet edilen mühim bir haberdir. Ecr ve sevâba kavuşmak içindir. Yoksa Allahü teâlânın va’di, elbette vuku’a gelecekdir.
İz’ân-ı kalb [kalb anlayışı] olmadıkça, yalnız bilmekle îmâna vusûl olmaz [kavuşulmaz].
İrâde, rızâyı gerekdirmez. Zîrâ, küfr ve isyânlar, Hak celle ve a’lânın murâdıdır. Fekat, mardîsi [beğendiği] değildir.
İrâdenin ortadan kalkması, vilâyetin şartıdır. Ma’nevî kuvvetlerin cezbesi olmadıkça, sâdece sûrî ameller ile, nasîb olmaz.
İrâde olmayıp, insanlar mecbûr olsaydı, dünyâda zâlimlerin kınanması [kötülenmesi], isyân edenlerin cezâlandırılması olmazdı.
İrâde, işlemek ve işlememekden [yapmak ve yapmamakdan] birini tercîhdir ki, kudretden sonradır. Yaratmakdan öncedir. Eğer, irâde kabûl olunmasa, mecbûriyyet lâzım gelir.
İsti’dâd [kâbiliyyet], Allahü teâlânın ihsânıdır.
İsti’dâdı [kâbiliyyeti] kalb ve rûh mertebesine olan bir kimseyi, tesarruf sâhibi olan pîr, dahâ üst mertebeye ulaşdırmağa kâdirdir.
İstigfâr, belâların ve sıkıntıların [şiddetli] kaldırılması için, fâideli ve mücerrebdir.
İstigfâra sabâh ve akşâm devâm lâzımdır. Bir kimse, yirmibeş kerre dese, beytinde [evinde], ehlinde [âilesinde], dârında [memleketinde ve şehrinde] ve bulunduğu beldede, istenmiyen birşey ile, karşılaşmaz.
İslâmın binâsı, beş şey üzeredir. Evvelkisi, Vahdâniyyet-i Bârî ve risâlet-i Muhammedîyi ikrâr. [Allahü teâlânın bir olduğunu ve Muhammed aleyhisselâmın risâletini kabûl etmek]. İkincisi, beş vakt nemâzı edâ. Üçüncüsü, malın zekâtını edâ. Dördüncüsü, mübârek Ramezân orucudur. Beşincisi, hacc-ı beytil harâmdır. [Hacca gitmekdir].
İslâmın beş şartından birine halel gelirse, islâma halel gelir. [Biri yapılmazsa, o şart
yapılmadığı için, islâmiyyet eksik olur.]
İslâmın alâmeti, küfr ehline [kâfirlere] düşmanlık ve onlarla inâddır.
İslâm ve küfr birbirinin zıddıdır. Birini kabûl etmek, diğerini red ma’nâsına gelir.
Asla kavuşmak, şerî’ate tâbi’ olmak iledir. Aslın aslına kavuşmak vâsıtasız vâki’ olur.
İ’tizâr edenin [özr dileyenin] özrünü kabûl etmelidir.
A’mâl-i sâliha sevâbını mü’min ve mü’minâtın temâmının rûhlarına hediyye eylemek güzeldir. Her birine tam sevâbı ulaşır. Hakkında niyyet olunan meyyitin ecri dahî hiç noksan olmaz.
A’mâl-i şer’ıyye [şer’î ameller] iki kısmdır. Emrleri yapmak ve yasaklardan sakınmak.İlerleme ve yükselme ikinci cüz’e bağlıdır.
Amellerin ve ibâdetlerin efdali, nemâz kılmakdır.
A’mâl-i sâliha [sâlih ameller] îmândan değildir. Ammâ, îmânın kemâl bulmasına sebebdir.
A’mâlüküm ummâlüküm. [Yapdığınız amellere göre idâre edilirsiniz.]
İftârda acele etmek ve sahûru gecikdirmek sünnetdir.
Ümmet-i Muhammed, bütün ümmetlerden önce Cennete girecekdir.
Ümmet-i Muhammed, hayrül-ümemdir. [Ümmetlerin en hayrlısıdır.]
Ümmet-i Mûsâ, Cennete, kendinden önceki ümmetlerden önce girecekdir. [İkinci olarakgirecekdir.]
“Allahü teâlâ, (şübhesiz ki) ni’metlerin eserini kulu üzerinde görmeği sever.”
“Şübhesiz ki, Allahü teâlâya kullarının en sevgilisi, Allahü teâlâyı kullarına sevdirendir.”
“İnsanoğlunun cesedinde bir et parçası vardır ki, bu sâlih olursa, bütün beden sâlih olur. Bu bozulursa, bütün beden bozulur. Bu et parçası kalbdir.”
“Kulumu, beni zan etdiği gibi karşılarım!”
İnsanın yaratılmasından maksad, yağlı ve lezîz yiyecekler, güzel ve nefis elbiseler, mal ve mülk toplamak, ni’metlenmek, oyun ve eğlence değildir. Yaratılmasından maksad, Allahü teâlâya karşı gönlü kırık, boynu bükük olmak ve yalvarmak içindir.
İnsan irâde ve ihtiyârı ile işlerini kesb eder [çalışır]. Halk etmek (işleri yaratmak) Allahü teâlâya mensûbdur. (Allahü teâlâ yaratır).
Hakkhan
Hakkhan
Moderatör
Moderatör

Erkek Mesaj Sayısı : 219
Yaş : 32
Nerden : Mersin
Kayıt tarihi : 26/08/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RESULULLAH'IN HADİSLERİ Empty Geri: RESULULLAH'IN HADİSLERİ

Mesaj tarafından Tahsin Ptsi Kas. 17, 2008 7:51 pm

teşekkürler hakkhan

Tahsin

Erkek Mesaj Sayısı : 172
Yaş : 58
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 17/11/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RESULULLAH'IN HADİSLERİ Empty Geri: RESULULLAH'IN HADİSLERİ

Mesaj tarafından isa Şenol Paz Ocak 25, 2009 2:39 pm

İslam dinin ve diğer dinlerin ilk ve önemli amacı; İnsanları ve toplumları iyiye, güzele, doğruya ve ileriye götürmektir. Toplumu ve insanı geri götüren veya statik halde bırakan kurallar dini değildir, şeytanidir. Hz. Muhammed bir sahabinin sorusu üzerine konu dünyevidir, dini konularda ben sana yanıt veririm, ancak dünyevi konularda siz benden daha iyi bilirsiniz diyerek çözümü insanların kendi iradelerine bırakmıştır. Bazı softalarda riisaleelerinde " Enbiyanın ekseri Şarkta ve hükemanın ağlebi Garpta gelmesi kader-i ezelinin bir remzidir ki Şarkı ayağa kaldıracak din ve kalbdir, akıl ve felsefe ile değil ", diyerek Türk toplumunu akıl ve fenden soğutmağa çalışmaktadır. Oysa Hz. Muhammed peygamberimiz bir Hadisinde şöyle buyurmaktadır." İlim Çinde de olsa öğreniniz." O çok bilmiş softalar Peygnberimizin bu hadisini hiç akıllarına bile getirmeler. Çünkü bir toplumu geri bıraktırmanın yolu o toplumu akıl, fen ve teknolojik gelişmelerden uzak durmasını sağlamaktır. Bu softalar da bunu yapmağa çalışmaktadırlar. Ama başaramayacaklar. Saygı ve selamlarımla... Av. İsa Şenol

isa Şenol

Erkek Mesaj Sayısı : 3
Yaş : 70
Nerden : izmir
Kayıt tarihi : 30/08/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

RESULULLAH'IN HADİSLERİ Empty Geri: RESULULLAH'IN HADİSLERİ

Mesaj tarafından dutluca-bilecik Paz Ocak 25, 2009 6:33 pm

Avukat İSA şENOL gönül dostumun fikirlerine aynen katılıyorum.Çok güzel tespit etmiş iyiye güzele doğruya ve ileriye götüren kısaca faydalı olan herşey dinidir.insanları durağan hale getiren elini kolunu bağlayan ilerlemesini engelleyen herşey ise dini değildir.
dutluca-bilecik
dutluca-bilecik
Moderatör - Bilecik Yörük Beyi
Moderatör - Bilecik Yörük Beyi

Erkek Mesaj Sayısı : 509
Yaş : 63
Nerden : Bilecik
Kayıt tarihi : 23/09/08

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz